her zaman "film yapsa da izlesek" şeklinde bir iç sesi meydana getirebilen. malzeme olarak ne verilirse en iyi işi her zaman çıkartabilen pek bir leziz aktördür kendisi. gangs of new york filmindeki rolünü hiç sevmemiş olduğunu açıklamış, lakin bi filmiyle oscar ödülü de almış olan bir aktördür aynı zamanda.
daniel day lewis
the last of the mohicans daki roluyle daha cok hafizalarda yer eden oyuncu..film afisinde; sol elinde bicak, sag elinde balta varken hatirlayiniz.
son derece gudik bir film olan there will be blood daki oyunculuğuyla çok büyük bir ihtimalle, bir aksilik çıkmazsa ikinci oscarına kavuşacaktır..
irlandalı oyuncu. my beautiful laundrette (benim güzel çamaşırhanem), unbearable lightness of being (varolmanın dayanılmaz hafifliği) gibi filmlerde rol almış, 1989 yapımı my left foot (sol ayağım) filmiyle en iyi erkek oyuncu oskarını kazanmış, in the name of the father (babam için) filmiyle yine aynı ödüle aday gösterilmiştir. yaşayan en iyi aktörlerden biri olarak kabul edilmektedir.
29 nisan 1957’de ingiltere’de doğdu. gerçek adı daniel michael blake day-lewis’dir. sanatçı bir aileden geliyordu. babası cecil day-lewis, ingiltere hükümetince devlet törenleri için şiir yazması için atanan bir şairdi. ikinci evliliğini yaptığı aktris jill balcon’dan dünyaya gelen daniel day-lewis’in dedesi sir michael balcon da ingiliz sinemasının en önemli isimlerinden biriydi ve ünlü yapım şirketi ealing studios’un başındaydı. büyük ablası tamasin day-lewis ise belgesel filmi yapımcısıydı.
daniel 2 yaşındayken, day-lewis ailesi londra’dan, greenwich’teki crooms hill’e taşındı. çocukluk yılları bu kentte geçen daniel, 15 yaşındayken babasını kaybetti. o doğduğunda 53 yaşında olan babası, daniel’le sağlık sorunları yüzünden pek ilgilenememişti. daha sonraları daniel, babasıyla daha yakın bir ilişki kuramadığı için pişman olacaktı.
greenwich’teki çocukluk yıllarında arkadaşlarına gösterişli biri olduğunu düşündüğü için kabadayılık yapan day-lewis’in, bölgenin farklı aksanını ve özelliklerini benimsemesi uzun sürmedi. daniel day-lewis daha sonraları bu dönemle ilgili olarak, kural, kanun tanımayan bir çocuk olduğunu, marketlerden eşya çaldığını söyleyecekti.
1968’te day-lewis ailesi, zapt etmekte güçlük çektikleri oğullarını, kent şehrindeki sevenoaks boarding school’a gönderdiler.okulundan nefret eden daniel, o dönemde daha sonraları tutkusu haline gelicek 2 konuyla ilgilenmeye başladı: ağaç işçiliği ve oyunculuk. “cry, the beloved country” adlı oyunda canlandırdığı ufak rol için yüzünü siyaha boyaması gerekmişti. dolayısıyla onun beyaz perdede göründüğü ilk rolü cry, the beloved country değil, john schlesinger’ın yönetmenliğini yaptığı sunday bloody sunday(1971) oldu. böylelikle, daniel henüz 14 yaşındayken, ilk sinema deneyimini yaşadı. oyunculuk yapmanın cennette olmak gibi bir his olduğunu söylüyordu.
2 yıl sonra hep okumak istediği petersfield’daki bedales school’a yazıldı. 1975’te mezun olduktan sonra ele avuca sığmaz karakteri değişen ve daha ciddi davranmaya başlayan day-lewis, profesyonel olarak national youth theatre’da çalışmaya başladı. sahnede oldukça başarılı olmasına rağmen, perde arkasını rahatsız edici bulduğu için, doğramacı olmaya karar verdi. ancak 5 yıllık çıraklık dönemi için yaptığı müracaat kabul edilmeyince bristol old vic theatre school’a kaydoldu. eğitimine devam ettiği 3 yıl süresince de okulun tiyatrosunda oynuyordu. day-lewis, daha sonraları in the name of the father’ da başrolü paylaşacağı pete postlethwaite’ın da yedek oyuncusuydu.
onbir yıl aradan sonra ilk defa kamera karşısına geçtiği film 1982 yapımı gandhi oldu. ancak filmografisinde ufak tefek rollerden sıyrıldığı ilk film "the bounty" ydi. "my beautiful laundrette" ve "a room with a view"(1985) filmlerinde gösterdiği performanslarla, new yorklu film eleştirmenleri, "en iyi yardımcı erkek oyuncu" oskarını daniel day lewis’in hak ettiği yorumunda bulundular.
1987’de yönetmen peter kaufman tarafından milan kundera’nın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan the unbearable lightness of being’de juliette binoche ve lena olin’le başrolleri paylaştı.
1989’da yönetmenliğini jim sheridan’ın yaptığı ve sadece sol ayağını kullanarak yaşamını devam ettiren bir yazarı canlandırdığı my left food, daniel day lewis’e en iyi erkek oyuncu oskarını kazandırdı. bu zor rolün üstesinden başarıyla gelen aktör, artık hollywood’un da yeni favorisiydi.
1993’te çok sevdiği irlanda’ya taşındı. irlanda vatandaşlığına geçtiğini açıkladı.
the last of the mohicans, the age of innocence, in the name of the father filmlerindeki birbirinden başarılı oyunculuğuyla dünyanın en iyi aktörlerinden biri haline geldi. ona sık sık ingiltere’nin robert de niro’su deniyordu, ancak konuyla ilgili olarak bir röportajında, de niro’nun onun şampiyonu olduğunu belirtti.
özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmeyen aktör, büyük aşkı ve çocuğu gabriel-kane day-lewis’in annesi fransız aktris isabelle adjani ile uzun yıllar beraberdi. ayrılma kararını adjani hamileyken, ona faksla bildiren daniel day lewis, bu ilişki için “dünyanın en inişli çıkışlı ilişkisi” yorumunu yaptı.
1996’da the crucible filmi için beraber çalıştığı yazar arthur miller’ın kızı rebecca miller’la tanıştı. kısa bir süre sonra evlenen çiftin ronan day-lewis ve cashel day-lewis isimlerinde iki erkek çocuğu oldu.
day-lewis, 1997’de the boxer filminin çekimleri bittikten sonra eski tutkusu olan ağaç işlemeciliği yapmak için italya’nın floransa kentine taşındı. artık oyunculuk yapmayı pek istemediğini açıklayan aktör, ayakkabı tamirciliğiyle ilgileniyordu.
2002’de, çekimlerinin italya’da gerçekleşmesi koşuluyla, martin scorsese onu yeni filminde başrolü oynaması ikna etti. gangs of new york filminde canlandırdığı bill the butcher cutting rolü, birçok dergi tarafından tüm zamanların en iyi performanslarından biri olarak nitelendirildi. film 10 dalda oskara aday olarak gösterildi.
daniel day lewis, 2007’de vizyona girecek olan, post prodüksiyon aşamasındaki son filmi there will be blood’da oynamıştır.
29 nisan 1957’de ingiltere’de doğdu. gerçek adı daniel michael blake day-lewis’dir. sanatçı bir aileden geliyordu. babası cecil day-lewis, ingiltere hükümetince devlet törenleri için şiir yazması için atanan bir şairdi. ikinci evliliğini yaptığı aktris jill balcon’dan dünyaya gelen daniel day-lewis’in dedesi sir michael balcon da ingiliz sinemasının en önemli isimlerinden biriydi ve ünlü yapım şirketi ealing studios’un başındaydı. büyük ablası tamasin day-lewis ise belgesel filmi yapımcısıydı.
daniel 2 yaşındayken, day-lewis ailesi londra’dan, greenwich’teki crooms hill’e taşındı. çocukluk yılları bu kentte geçen daniel, 15 yaşındayken babasını kaybetti. o doğduğunda 53 yaşında olan babası, daniel’le sağlık sorunları yüzünden pek ilgilenememişti. daha sonraları daniel, babasıyla daha yakın bir ilişki kuramadığı için pişman olacaktı.
greenwich’teki çocukluk yıllarında arkadaşlarına gösterişli biri olduğunu düşündüğü için kabadayılık yapan day-lewis’in, bölgenin farklı aksanını ve özelliklerini benimsemesi uzun sürmedi. daniel day-lewis daha sonraları bu dönemle ilgili olarak, kural, kanun tanımayan bir çocuk olduğunu, marketlerden eşya çaldığını söyleyecekti.
1968’te day-lewis ailesi, zapt etmekte güçlük çektikleri oğullarını, kent şehrindeki sevenoaks boarding school’a gönderdiler.okulundan nefret eden daniel, o dönemde daha sonraları tutkusu haline gelicek 2 konuyla ilgilenmeye başladı: ağaç işçiliği ve oyunculuk. “cry, the beloved country” adlı oyunda canlandırdığı ufak rol için yüzünü siyaha boyaması gerekmişti. dolayısıyla onun beyaz perdede göründüğü ilk rolü cry, the beloved country değil, john schlesinger’ın yönetmenliğini yaptığı sunday bloody sunday(1971) oldu. böylelikle, daniel henüz 14 yaşındayken, ilk sinema deneyimini yaşadı. oyunculuk yapmanın cennette olmak gibi bir his olduğunu söylüyordu.
2 yıl sonra hep okumak istediği petersfield’daki bedales school’a yazıldı. 1975’te mezun olduktan sonra ele avuca sığmaz karakteri değişen ve daha ciddi davranmaya başlayan day-lewis, profesyonel olarak national youth theatre’da çalışmaya başladı. sahnede oldukça başarılı olmasına rağmen, perde arkasını rahatsız edici bulduğu için, doğramacı olmaya karar verdi. ancak 5 yıllık çıraklık dönemi için yaptığı müracaat kabul edilmeyince bristol old vic theatre school’a kaydoldu. eğitimine devam ettiği 3 yıl süresince de okulun tiyatrosunda oynuyordu. day-lewis, daha sonraları in the name of the father’ da başrolü paylaşacağı pete postlethwaite’ın da yedek oyuncusuydu.
onbir yıl aradan sonra ilk defa kamera karşısına geçtiği film 1982 yapımı gandhi oldu. ancak filmografisinde ufak tefek rollerden sıyrıldığı ilk film "the bounty" ydi. "my beautiful laundrette" ve "a room with a view"(1985) filmlerinde gösterdiği performanslarla, new yorklu film eleştirmenleri, "en iyi yardımcı erkek oyuncu" oskarını daniel day lewis’in hak ettiği yorumunda bulundular.
1987’de yönetmen peter kaufman tarafından milan kundera’nın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan the unbearable lightness of being’de juliette binoche ve lena olin’le başrolleri paylaştı.
1989’da yönetmenliğini jim sheridan’ın yaptığı ve sadece sol ayağını kullanarak yaşamını devam ettiren bir yazarı canlandırdığı my left food, daniel day lewis’e en iyi erkek oyuncu oskarını kazandırdı. bu zor rolün üstesinden başarıyla gelen aktör, artık hollywood’un da yeni favorisiydi.
1993’te çok sevdiği irlanda’ya taşındı. irlanda vatandaşlığına geçtiğini açıkladı.
the last of the mohicans, the age of innocence, in the name of the father filmlerindeki birbirinden başarılı oyunculuğuyla dünyanın en iyi aktörlerinden biri haline geldi. ona sık sık ingiltere’nin robert de niro’su deniyordu, ancak konuyla ilgili olarak bir röportajında, de niro’nun onun şampiyonu olduğunu belirtti.
özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmeyen aktör, büyük aşkı ve çocuğu gabriel-kane day-lewis’in annesi fransız aktris isabelle adjani ile uzun yıllar beraberdi. ayrılma kararını adjani hamileyken, ona faksla bildiren daniel day lewis, bu ilişki için “dünyanın en inişli çıkışlı ilişkisi” yorumunu yaptı.
1996’da the crucible filmi için beraber çalıştığı yazar arthur miller’ın kızı rebecca miller’la tanıştı. kısa bir süre sonra evlenen çiftin ronan day-lewis ve cashel day-lewis isimlerinde iki erkek çocuğu oldu.
day-lewis, 1997’de the boxer filminin çekimleri bittikten sonra eski tutkusu olan ağaç işlemeciliği yapmak için italya’nın floransa kentine taşındı. artık oyunculuk yapmayı pek istemediğini açıklayan aktör, ayakkabı tamirciliğiyle ilgileniyordu.
2002’de, çekimlerinin italya’da gerçekleşmesi koşuluyla, martin scorsese onu yeni filminde başrolü oynaması ikna etti. gangs of new york filminde canlandırdığı bill the butcher cutting rolü, birçok dergi tarafından tüm zamanların en iyi performanslarından biri olarak nitelendirildi. film 10 dalda oskara aday olarak gösterildi.
daniel day lewis, 2007’de vizyona girecek olan, post prodüksiyon aşamasındaki son filmi there will be blood’da oynamıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?