edip cansever dizeleri..
bir ölü nedir ki bir ölüm nedir
acıyla kirlenmektir, acıya sevinmektir.
siz bilirsiniz, isterseniz biraz gecikiriz
gelmesine geliriz, birazcık gecikiriz
ne kadar gecikirsek o kadar iyiyiz
ben o kadar iyiyim.
bir zamanlar hamaldım, çelenk taşırdım
en güzel çiçekleri ben sırtımda taşırdım
caddelerden geçerdim, büyük vitrinlerin önünden
serlerden bahçelerden güne damlardım
renklere karışırdım, kentin ışıklarına
içinden soyulan bir portakal gibi
kendi içdenizlerimi öper okşardım
süslenmiş gibi olurdum
kokular içinde kalırdım.
sonra bir gün çağırdılar
sonra bir gün beni gene çağırdılar
artık hep çağırdılar, dört kişi olduk
dört kişi gerekliydi, dört kişi olduk
ölüleri gördük, ölüler koltuktaydılar
ölüleri gördük ölüler yatakta
ölüler giyinik, ölüler çıplak
işte biz dört kişi buna alıştık
bizi alıştırdılar.
omuzlarım kesik kesiktir, nasırlıdır
her zaman bir ölü vardır omuzlarımda
o kadar ölü vardır ki her yanımda benim
- ölüler içindeyim ölüler içindeyim -
örneğin bir bardak su içsem bir ölü kayar şuramdan
su içmeyen bir balık gibi kayar
ölülere takılmış bir uçurtma gibiyim
biraz öyleyim.
ve otel müşterileri, onlar
en inandırıcı ölülerimdir benim
her biri ölümü her gün yeniden yaşar
camlara yapıştırılmış yüzler gibi
- unutmak utanmaktır, siz bilirsiniz -
hüzünsüz, anlatımsız, soğuk
akşamüstü rengindedirler ve yorgundurlar.
siz daha iyi bilirsiniz, hıristiyanları soyarlar
ölüleri çıplaktır onların
ne yalan söyleyeyim görünce huylanırım
yeni ölmüş genç kızlar yeni doğmuş çocuklara benzerler
görünce huylanırım
bunu karıma da anlatırım, su dökünürüm
adım mı, ademdir, iyi adamımdır.
karıma anlatırım ya, size de anlatırım
bir gün bir ölü kaldırdık, aşkenazlardan
heni şu leh yahudilerinden işte
gözleri o kadar mavi olan, mavi bir suda yüzer gibi gövdesi
saçları tütün renginde
her neyse, uzatmayalım, bir de baktık ki ölünün arka cebinde
dolarlar, marklar, sterlinler
önce paylaşmayı düşündük, yalan söylemeyeyim
götürüp geri verdik az sonra
götürüp geri verdik, yüz lira aldık
hepsi hepsi yüz lira
bir gün bir ölüye asılı iki torba
torbalar kalçalara inmiş, askılar omuzlarda
içleri altın dolu
ölüyse bir kocakarı, ermeni
çoluk çocuğu
elbette geri verdik altınları da.
ve genç bir kız ölüsünden ametist bir kolye çıkardım
doğrusu sakladım onu gizlice
karımdan bile sakladım, karımdan
niye mi sakladım, uğurdur diye.
bir karım, iki çocuğum, dört kişiyiz
kimseler bizimle konuşmaz
mahallede kahveye çıkmam, anlarsınız
giderek alıştım içkiye de
demin de söyledim ya, iyi adamımdır
benden kötülük gelmez
inanır mısınız, bir gün gene bir ölüyü kaldıracağız
tam kaldıracağız, birden farkına vardım
adam düpedüz yaşıyor
oysa raporlar filan tamam
buzluğa girdi mi o anda işi bitik
başında mirasçılar yas giysileri içinde
dedim ya, birden farkına vardım
evet, o gün bugündür yaşıyor
cihangirde oturur, zengindir
bir iki kez evine de uğradım
beni pek sevmez.
ne de olsa herkes biraz ölüdür
otel müşterileri en önde gelir
kendileri soyar kendilerini kendileri giydirir
büyük kentlerin büyük tabutlarıdır oteller
nedense işte onlar gökyüzüne gömülür.
bu sabah on birde bitirdim işimi
gidip uyuyacağım
belki de
ya karımla ya da
bir başka ölüyle yatacağım.
cenaze kaldırıcısı adem
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?