1915 yilinda irlandali bir baba,meksikali bir annenin cocugu olarak dunyaya gelmis buyuk aktor.yaklasik 60 yilini sinemaya vermistir.2001 yilinda 86 yasindayken vefat eden sanatcinin hayati boyunca yaptigi uc evlilikten 13 cocugu olmustur.
anthony quinn
80 küsür yaşında çocuk sahibi olmuştur..
haddinden fazla karizmaya sahip olan insan..
küçükken müslüman zannettiğim rahmetli aktör.
çağrı filminde yine kendisi gibi rahmetli oyuncu agah hün seslendirmiştir bu aktörü.
http://www.seslendirme.org/mynet_resimlerim/agahhun3.jpg
http://www.seslendirme.org/mynet_resimlerim/agahhun3.jpg
musluman oldugu rivayettendir.
(bkz: tek kişilik tango)
(bkz: çağrı )
ramazan müslümanlarının en sevdigi müslüman tiplemesi.
hz. hamza
(bkz: hz. hamza) (bkz: aristotoles onassis) (bkz: ömer muhtar) (bkz: zorba) (bkz: ihtiyar balıkçı ve deniz) büyük sanatçı.
perdenin zorbası, bir tür ilkel toprak ve doğa adamının en görkemli sinemasal yansıması... köylüden ihtilalciye, ressamdan büyücüye, boksörden boğa güreşçisine, gangsterden kovboya her rolü kendi kişiliğini katarak oynayabilen, aynı kolaylıkla onassis, notre dameın kamburu, gauguin, papa veya hazret-i hamza olabilen ve 60 yıllık mesleğine 100 film sığdıran büyük oyuncu...
meksikada chiuhaha kasabasında doğduğu kesin... annesinin meksikalı, babasının irlandalı olduğu da... ancak mesleklere gelince çelişkili bilgiler var. annesinin pancho villanın yanında savaşmış sert bir kadın, bir "soldadera" olduğu söylenir. babası ise bir söylentiye göre bir kameraman, bir diğerine göreyse mevsimlik işçi olarak işe başlayıp sonradan hollywoodun ilk günlerinde bir hayvanat bahçesi kuran bir serüvencidir. karmaşık kökenleri ve latin/anglo-sakson karışımı kanı, onun ilerde hemen her ırktan ve kökenden kişilikleri rahatlıkla oynamasını sağlayacaktır. quinn, gerçek ve eksiksiz bir dünya vatandaşıdır.
ilk gençliğinde boğa güreşine merak sarar, arenaya çıkar. sonra 1936da sinemaya adım atar. ilk filmlerindeki çok küçük rollerini, zaman içinde büyük rollere çevirir... ama bu meksikalı, kızılderili veya gangster rolleri, ona şöhretin yolunu açacak gibi değildir. o yıllardaki asıl başarısı, 1936da the plainsman -ovalar kaplanı, iki yıl sonra the buccaneer - korsan, ertesi yıl da union pasific- pasifik ekspresi filmlerinde rol aldığı ünlü yönetmen cecil b. de millein evlat edindiği kızı katharine de millein kalbini çalarak onunla evlenmesidir. ama bu bile, 1930ların sonlarında quinne bekledigi ünü getirmeyecektir.
savaş yıllarında paramounttan ayrılıp warner bros ve foxla çalışır. rollerinin önemi çok yavaş biçimde artmaktadır. sert, giderek çirkin fiziğinin ardında saklı o müthiş dinamizmi henüz bilinmediği için, yönetmenler ona önemli rolleri lâyık görmezler. blood and sand - kanlı meydan, they died with their boots on - sayılı kahramanlar, the oxbow incident- oxbow olayı, buffalo bill gibi filmlerde hep asıl kahramanın yanıbaşındaki adam veya adamlardan biridir. sayılı kahramanlarda kızılderili şef crazy horse veya bataana dönüşteki filipinli savaşçı rollerine aynı inandırıcılığı katabilmektedir.
sinemadan beklediğini bulamayan quinn, broadwaye yönelir, orda "ihtiras tramvayı" oyununda marlon brandonun yerini alarak eşit düzeyde başarı kazanır. 1951de üç yıllık bir ayrılıktan sonra hollywooda döndüğünde şansı artmış gibidir. robert rossenın şaşırtıcı boğa güreşi filmi the brave bulls - kanlı kılıçta başarı kazanır. hemen ardından, meksika kökenlerini hatırlayan elia kazan tarafından viva zapatada marlon brando/zapatanın kardeşini oynamak için seçilir. iki oyuncu da oscar adayı olarak, broadwaydeki rekabetlerini sürdürürler. (zaten sette de pek anlaşamadıkları hem kazanın, hem de brandonun anılarında yazlıdır.)
bu ilk raundu quinn kazanır, yardımcı oyuncu olarak heykelciği kucaklar. dört yıl sonra da minnellinin lust for life - ölmeyen insanlarındaki gauguin rolüyle ikinci yardımcı oyuncu oscarını alacaktır. ancak brando, sonraları iki baş oyuncu oscarıyla elbette bu yarışı önde bitirir.
ilk oscarı quinnin şansını artırır. art arda ride wayuero - iki aşk arasında, blowing wild - müthiş mücadele gibi gösterişli westernlerde robert taylor, ava gardner, gary cooper, barbara stanwyck gibi starlarla ve eşit düzeyde rollerde oynar. avrupa sinemasının ilgisini çeker. federico fellininin ilk büyük filmi la-strada -sonsuz sokaklarda nefes kesici bir zampano olur. küçücük, bebek kadın gelsominaya tutulan gezginci, dev gösteri adamı... italyada çevrilen bir hun imparatoru attilada attila olur, uluslararası yapım ulysses - kral ülisin maceralarında ise kralın en yakın arkadaşı...
fransız yapımı bir notre dame ın kamburunda gina lollobrigidanın oynadığı esmeraldaya vurulan kambur quasimodo olur. yeniden hollywooda dönüp lust for life - ölmeyen insanlarla ikinci oscarını alır. o artık büyük bir yıldız ve uluslararası bir stardır...
quinn bundan sonra, o ünlü etnik portreler galerisini açar. wild is the wind - vahşi aşkta anna magnani, hot spellde shirley booth, black orchid - siyah orkidede sophia lorenin karşısında hep italyan kökenlileri oynar. last train from gun hill - kan davasının sonu, warlock - korkunç mücadele; hellen in pink tights- korkunç kumpanya gibi klâsikleşen westernlerde, bu türün kalıplarını aşan incelikli kişilikler çizer. kayınpederi de millein hastalanması üzerine onun başladığı the buccaneer - karsan filmini (ikinci çevrim) yönetmen olarak tamamlar. (bu alandaki tek denemesi.) 1960larda, nicholas rayin the savage innocents-vahşi masumlarında eskimo olur...
arabistanlı lawrencein bedevi şeyhi, barabbasın barabbası, zorba the greek - zorbanın yunanlı ermiş zorbası hep odur. cacoyannisin filminde bu ünlü nikos kazancakis kahramanına, yaşam sevgisi, akdeniz felsefesi, sirtaki adımları ve uzo tutkusuyla karışık müthiş bir canlılık getirir ve son oscar adaylığını kazanır. bu rol onun sağduyulu, ayakları yere basan, ama aynı ölçüde hülyalı ve duygusal toprak adamları kimliğinin zirvesidir. artık daha öteye gitmesi nerdeyse olanaksızdır.
nitekim gidemez de... ama hep dener. daha iyisini değilse de farklısını, özgün ve yeni olanını yapmak için uğraşır. the guns of navarone - navaronun topları, lost command-zafer yolları, the twenty fifth hour- yirmibeşinci saat, the rover-maceralar beldesi, the magus-büyücü, the marseilles contrad -ölüm anlaşması gibi uluslararası yapımlarda oynar. isviçreli yazar frederich durrenmatttan uyarlanan the visit-ziyarette (1963) eşlik ettiği ingrid bergmanı beş yıl sonra a walk in the spring rain - bahar yağmurunda yeniden bulur.
anna magnani ile yeniden karşılaşması ise stanley kramerın the secret of santa vittoria - kasabanın sırrında gerçekleşir. babanın açtığı furyada, the don is dead - baba öldüde kendi corleonesini yaratırken, the shoes of the fishermanda papa, the message - çağrıda hazret-i muhammedin dava ve inanç dostu hamza, the greek tycon -akdenizlide armatör onassis olur.
70lerdeki filmleri gösterişli, ama koftur. 80lerde ise hep eski başarılarını yineler gibidir. lion of the desert - çöl aslanı, çağrının başarısını yinelemek isteyen mustafa akkadın kotardığı bir islam usulü üstün yapım, the richest man in the world, yine onassisi oynadığı bir tv dizisidir. 90lara ise the revenge-intikam, ghosts cant do it - hayaletler beceremez gibi gerçek facialarla girer. acaba en küçük bir seçme duygusu kalmamışçasına bunamış mıdır? üç eşinden olan toplam sekiz çocuğuna bakmak için paraya bu derece gereksinmesi mi vardır? yoksa hep hayalini kurduğu (ve sonunda gerçekleştiremediği) bir picassonun hayatı projesi için sermaye mi toplamaya çalışmaktadır?
ancak quinn, tükenmiş değildir. nitekim son yıllarda kimi genç ve özgün yönetmenlerin filmlerinde küçük, ama çarpıcı roller almayı ve bu filmlere değer katmayı sürdürür. spike leenin jungle fever, john mctiernanın the last action hero - son muhtefem kahraman, alexander rockwellin somebody to love -sevecek biri ya da alfonso araunun a walk in the clouds - bulutlarda yürüyüş filmleri gibi... 1980lerin ortalarında yeniden broadwaye dönmüş ve yıllar sonra zorba karakterini sahnede canlandırmıştır. bir aralar plâk dolduran ve "i love you, you love me adlı parçasını listelere sokan da odur.
o, sinemadaki 60 yılı aşan çabasından henüz yorulmamış, enerjisini 85e yaklaşan yaşına rağmen tüketmemiş bir sinema adamı, doğuştan bir oyuncu, mesleğini sonuna dek götürecek bir profesyoneldir. bir zamanlar "benim sadece kızılderili oynayabileceğimi sanıyorlar," diye tepki gösteren genç ve öfkeli aktör, artık bir dünya oyuncusuna ve bir beyazperde efsanesine dönüşmüştür. islamiyetin doğuşunu anlatan "çağrı" filminde hz. hamza rolünü oynayan quinn, türk izleyicilerin gönlünde taht kurmuştu. özyaşamını daha 1972de, "the original sin-ilk günah" adıyla yayınlayan quinnin günümüzde bu kitabı yeniden ele alıp birçok bölüm eklemesi gerekecektir!...
2 haziran 2001 tarihinde abdnin boston kentindeki bir hastanede tedavi gören quinn solunum yetersizliğinden hayatını kaybetti. 86 yaşında hayata gözlerini yuman athony quinn ile ilgili tedavi gördüğü brigham and womens hastanesinde ayrıntılı açıklama yapılmadı. bir hastane yetkilisi sadece quinnin 09:30da öldüğünü belirtmekle yetindi. bir süredir hastanede tedavi gören ünlü aktörün yakın arkadaşı, rhode island eyaleti providence kenti belediye başkanı vincent buddy cianci, quinin solunum yetmezliğinden öldüğünü kaydetti.
meksikada chiuhaha kasabasında doğduğu kesin... annesinin meksikalı, babasının irlandalı olduğu da... ancak mesleklere gelince çelişkili bilgiler var. annesinin pancho villanın yanında savaşmış sert bir kadın, bir "soldadera" olduğu söylenir. babası ise bir söylentiye göre bir kameraman, bir diğerine göreyse mevsimlik işçi olarak işe başlayıp sonradan hollywoodun ilk günlerinde bir hayvanat bahçesi kuran bir serüvencidir. karmaşık kökenleri ve latin/anglo-sakson karışımı kanı, onun ilerde hemen her ırktan ve kökenden kişilikleri rahatlıkla oynamasını sağlayacaktır. quinn, gerçek ve eksiksiz bir dünya vatandaşıdır.
ilk gençliğinde boğa güreşine merak sarar, arenaya çıkar. sonra 1936da sinemaya adım atar. ilk filmlerindeki çok küçük rollerini, zaman içinde büyük rollere çevirir... ama bu meksikalı, kızılderili veya gangster rolleri, ona şöhretin yolunu açacak gibi değildir. o yıllardaki asıl başarısı, 1936da the plainsman -ovalar kaplanı, iki yıl sonra the buccaneer - korsan, ertesi yıl da union pasific- pasifik ekspresi filmlerinde rol aldığı ünlü yönetmen cecil b. de millein evlat edindiği kızı katharine de millein kalbini çalarak onunla evlenmesidir. ama bu bile, 1930ların sonlarında quinne bekledigi ünü getirmeyecektir.
savaş yıllarında paramounttan ayrılıp warner bros ve foxla çalışır. rollerinin önemi çok yavaş biçimde artmaktadır. sert, giderek çirkin fiziğinin ardında saklı o müthiş dinamizmi henüz bilinmediği için, yönetmenler ona önemli rolleri lâyık görmezler. blood and sand - kanlı meydan, they died with their boots on - sayılı kahramanlar, the oxbow incident- oxbow olayı, buffalo bill gibi filmlerde hep asıl kahramanın yanıbaşındaki adam veya adamlardan biridir. sayılı kahramanlarda kızılderili şef crazy horse veya bataana dönüşteki filipinli savaşçı rollerine aynı inandırıcılığı katabilmektedir.
sinemadan beklediğini bulamayan quinn, broadwaye yönelir, orda "ihtiras tramvayı" oyununda marlon brandonun yerini alarak eşit düzeyde başarı kazanır. 1951de üç yıllık bir ayrılıktan sonra hollywooda döndüğünde şansı artmış gibidir. robert rossenın şaşırtıcı boğa güreşi filmi the brave bulls - kanlı kılıçta başarı kazanır. hemen ardından, meksika kökenlerini hatırlayan elia kazan tarafından viva zapatada marlon brando/zapatanın kardeşini oynamak için seçilir. iki oyuncu da oscar adayı olarak, broadwaydeki rekabetlerini sürdürürler. (zaten sette de pek anlaşamadıkları hem kazanın, hem de brandonun anılarında yazlıdır.)
bu ilk raundu quinn kazanır, yardımcı oyuncu olarak heykelciği kucaklar. dört yıl sonra da minnellinin lust for life - ölmeyen insanlarındaki gauguin rolüyle ikinci yardımcı oyuncu oscarını alacaktır. ancak brando, sonraları iki baş oyuncu oscarıyla elbette bu yarışı önde bitirir.
ilk oscarı quinnin şansını artırır. art arda ride wayuero - iki aşk arasında, blowing wild - müthiş mücadele gibi gösterişli westernlerde robert taylor, ava gardner, gary cooper, barbara stanwyck gibi starlarla ve eşit düzeyde rollerde oynar. avrupa sinemasının ilgisini çeker. federico fellininin ilk büyük filmi la-strada -sonsuz sokaklarda nefes kesici bir zampano olur. küçücük, bebek kadın gelsominaya tutulan gezginci, dev gösteri adamı... italyada çevrilen bir hun imparatoru attilada attila olur, uluslararası yapım ulysses - kral ülisin maceralarında ise kralın en yakın arkadaşı...
fransız yapımı bir notre dame ın kamburunda gina lollobrigidanın oynadığı esmeraldaya vurulan kambur quasimodo olur. yeniden hollywooda dönüp lust for life - ölmeyen insanlarla ikinci oscarını alır. o artık büyük bir yıldız ve uluslararası bir stardır...
quinn bundan sonra, o ünlü etnik portreler galerisini açar. wild is the wind - vahşi aşkta anna magnani, hot spellde shirley booth, black orchid - siyah orkidede sophia lorenin karşısında hep italyan kökenlileri oynar. last train from gun hill - kan davasının sonu, warlock - korkunç mücadele; hellen in pink tights- korkunç kumpanya gibi klâsikleşen westernlerde, bu türün kalıplarını aşan incelikli kişilikler çizer. kayınpederi de millein hastalanması üzerine onun başladığı the buccaneer - karsan filmini (ikinci çevrim) yönetmen olarak tamamlar. (bu alandaki tek denemesi.) 1960larda, nicholas rayin the savage innocents-vahşi masumlarında eskimo olur...
arabistanlı lawrencein bedevi şeyhi, barabbasın barabbası, zorba the greek - zorbanın yunanlı ermiş zorbası hep odur. cacoyannisin filminde bu ünlü nikos kazancakis kahramanına, yaşam sevgisi, akdeniz felsefesi, sirtaki adımları ve uzo tutkusuyla karışık müthiş bir canlılık getirir ve son oscar adaylığını kazanır. bu rol onun sağduyulu, ayakları yere basan, ama aynı ölçüde hülyalı ve duygusal toprak adamları kimliğinin zirvesidir. artık daha öteye gitmesi nerdeyse olanaksızdır.
nitekim gidemez de... ama hep dener. daha iyisini değilse de farklısını, özgün ve yeni olanını yapmak için uğraşır. the guns of navarone - navaronun topları, lost command-zafer yolları, the twenty fifth hour- yirmibeşinci saat, the rover-maceralar beldesi, the magus-büyücü, the marseilles contrad -ölüm anlaşması gibi uluslararası yapımlarda oynar. isviçreli yazar frederich durrenmatttan uyarlanan the visit-ziyarette (1963) eşlik ettiği ingrid bergmanı beş yıl sonra a walk in the spring rain - bahar yağmurunda yeniden bulur.
anna magnani ile yeniden karşılaşması ise stanley kramerın the secret of santa vittoria - kasabanın sırrında gerçekleşir. babanın açtığı furyada, the don is dead - baba öldüde kendi corleonesini yaratırken, the shoes of the fishermanda papa, the message - çağrıda hazret-i muhammedin dava ve inanç dostu hamza, the greek tycon -akdenizlide armatör onassis olur.
70lerdeki filmleri gösterişli, ama koftur. 80lerde ise hep eski başarılarını yineler gibidir. lion of the desert - çöl aslanı, çağrının başarısını yinelemek isteyen mustafa akkadın kotardığı bir islam usulü üstün yapım, the richest man in the world, yine onassisi oynadığı bir tv dizisidir. 90lara ise the revenge-intikam, ghosts cant do it - hayaletler beceremez gibi gerçek facialarla girer. acaba en küçük bir seçme duygusu kalmamışçasına bunamış mıdır? üç eşinden olan toplam sekiz çocuğuna bakmak için paraya bu derece gereksinmesi mi vardır? yoksa hep hayalini kurduğu (ve sonunda gerçekleştiremediği) bir picassonun hayatı projesi için sermaye mi toplamaya çalışmaktadır?
ancak quinn, tükenmiş değildir. nitekim son yıllarda kimi genç ve özgün yönetmenlerin filmlerinde küçük, ama çarpıcı roller almayı ve bu filmlere değer katmayı sürdürür. spike leenin jungle fever, john mctiernanın the last action hero - son muhtefem kahraman, alexander rockwellin somebody to love -sevecek biri ya da alfonso araunun a walk in the clouds - bulutlarda yürüyüş filmleri gibi... 1980lerin ortalarında yeniden broadwaye dönmüş ve yıllar sonra zorba karakterini sahnede canlandırmıştır. bir aralar plâk dolduran ve "i love you, you love me adlı parçasını listelere sokan da odur.
o, sinemadaki 60 yılı aşan çabasından henüz yorulmamış, enerjisini 85e yaklaşan yaşına rağmen tüketmemiş bir sinema adamı, doğuştan bir oyuncu, mesleğini sonuna dek götürecek bir profesyoneldir. bir zamanlar "benim sadece kızılderili oynayabileceğimi sanıyorlar," diye tepki gösteren genç ve öfkeli aktör, artık bir dünya oyuncusuna ve bir beyazperde efsanesine dönüşmüştür. islamiyetin doğuşunu anlatan "çağrı" filminde hz. hamza rolünü oynayan quinn, türk izleyicilerin gönlünde taht kurmuştu. özyaşamını daha 1972de, "the original sin-ilk günah" adıyla yayınlayan quinnin günümüzde bu kitabı yeniden ele alıp birçok bölüm eklemesi gerekecektir!...
2 haziran 2001 tarihinde abdnin boston kentindeki bir hastanede tedavi gören quinn solunum yetersizliğinden hayatını kaybetti. 86 yaşında hayata gözlerini yuman athony quinn ile ilgili tedavi gördüğü brigham and womens hastanesinde ayrıntılı açıklama yapılmadı. bir hastane yetkilisi sadece quinnin 09:30da öldüğünü belirtmekle yetindi. bir süredir hastanede tedavi gören ünlü aktörün yakın arkadaşı, rhode island eyaleti providence kenti belediye başkanı vincent buddy cianci, quinin solunum yetmezliğinden öldüğünü kaydetti.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?