- başkan: "kaymakam bey, kuşadası’nda kaymakamlık yaptı. orada bir efe var, müthiş fetoş hayranı. fetoş deyince adam hemen ayağa zıplıyor, selam duruyor. şöyle oluyor böyle oluyor filan. şimdi gün oluyor harman oluyor, fetoş’un yolu aydın’a düşüyor. kuşadası’na. şimdi efe de, istasyon meydanında çayhanesi var. fetoş deyince adamın aklına böyle iriyarı, böyle palabıyıklı, ne bileyim üniforması filan, her şeyi ile böyle dev gibi bir adam hayal ediyor. süslüyor dükkánını. istasyona iner inmez ona çay kahve ikram edecek. bekliyorlar. şimdi tren geliyor, yavaş yavaş yanaşıyor. bizim efe her şeyi ile hazır vaziyette. trenden inecek o güçlü, heybetli, cüsseli adamı bekliyor şimdi. iniyor kısa boylu bir adam. bıyık mıyık da yok.
- dinleyenler: ha ha haaa... (gülüyorlar.)
- başkan: efe yıkılıyor bir kere şimdi. olsun diyor, yüreği büyüktür bizim fetoş’un diyor. sesi mesi gürdür şimdi filan. tabii o zamanlarda televizyon melevizyon yok. sesini filan bilmiyorlar. konuşuyor. sesi cılız bir adam. eyvah, efe bir daha gidiyor.
- dinleyenler: ha ha haaaa... (gülüyorlar.)
- başkan: bütün hayaller suya düşüyor yavaş yavaş. olsun diyor, yüreği şeydir, büyüktür diyor. geliyor şimdi. ne içersiniz sayın fetoşum? kahve diyor. nasıl olsun? şekerli olsun diyor. yapma be paşam diyor. böyle yığılıyor herif.
- dinleyenler: (gülüşüyorlar...)
- başkan: ha ha haaa... bunu da mı yapacaktın bana diyor. ha ha haaa... efendim özür dilerim, o yörede şekerli kahveyi ibneler içermiş... ve bizim adam orada düşüp bayılıyor... ha ha haa... hi hi hiiii..."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?