confessions
  1. toplam entry 2450
  2. takipçi 1
  3. puan 45216

olen 3 gençe değil ağaçlara acıdım

benduruyorumsebagitti
ancak bir odunun edeceği laftır.
bir insanı toprağa dikip yetiştiremezsin. ne kadar yanlış da olsalar, kimsenin insan hayatı üzerine böyle beylik laflar etme hakkı yoktur. zat-ı şahaneleri, kendilerini dünya ve insanlık için bir lütuf olarak görüyor olmalılar.
ben de ağaçlara acıdım... böyle bir kişi, onları insan hayatını aşağılamak için kullandığından, ona haddini bildirelim derken odun dediğimden...

hes kablo

benduruyorumsebagitti
boydak grubuna ait bakır haberleşme kablosu, fiber optik kablo, data ve lan kablosu, enerji kablosu, aluminyum iletken, elektrolitik bakır tel, emaye bobin teli ve pvc granül üretimi gerçekleştiren; açılımı: "hacilar elektrik sanayi ve ticaret a.ş." olan markadır.
istanbul sanayi odası’nın her yıl belirlemiş olduğu ilk 500 firma sıralamasında hes, 2004 yılı rakamları göz önüne alındığında 129. sırada yer almıştır.
yurtiçi pazarın yanı sıra, üretimin büyük bir kısmı dünyanın hemen her bölgesinde 90’ın üzerinde ülkeye ihraç edilmektedir.


ülker

benduruyorumsebagitti
eti’nin birkaç ürünle girdiği çikolata pazarında, ülker karşısında tutunamayıp bazı ürünlerini piyasadan kaldırdığı...
yine sabancı’nın gıdasa ile piyale markasını satın alarak girdiği pazardan sessizce ve zararla çıktığı gözönüne alındığında; yeşilmiş, lacivertmiş gibi bahanelerin, gerçekler karşısında züğürt tesellisi olarak kaldığı gıda devidir.
birkaç yıl önce satın aldığı faisal finans’ı, ismini family finans olarak değiştirmiş, akabinde ve datayında boydak holding’in anadolu finans’ı ile yarı yarıya ortaklık kurup türkiye finans’ı kurmuşlardır. tam, "yüzde yüz yerli sermayeli bir finans kuruluşumuz oluyor" diye düşünürken, körfez sermayesine satmışlardır. acıdır.
düşünülmesi gereken, sermayenin/paranın rengi; sahiplerinin ırkı, dini, etnik kökeni... değil; vergilerini tam verip vermedikleri, çalışanlarının haklarını tam verip vermedikleri ve tabii ki istihdama katkıları olmalıdır. bu kafayla gidersek, bu şekilde düşünenlerden bir şey de olmaz. calimero gibi yakınır dururlar.
alışveriş yapacağı zaman migros, şok, yimpaş, kiler; ürün alacağı zaman eti, ülker ayırt etmeyen milyonlarca tüketici, yani aklı selim vatandaş iyi ki var.
ekofaşistler tepinip dursunlar. bu ülkenin makul çoğunluğu, birilerinin dillerine doladıkları ama hayatlarında bir tek örneği olmayan: başkalarının yaşam tarzına saygı, birarada yaşama, farklılıklara saygı, hoşgörü, birlik gibi değerler halkın geniş kesiminde içsel bir kabule dayanıyor. öyle olmasaydı, birileri ayakta kalamazdı.
istenen bu mu? herkesin yediği gofreti bile ayırması mı? hani imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleydik? hani ne mutlu türküm diyene idi? hani hiç kimse ırk, din, dil, etnik köken gibi özelliklerinden dolayı aşağılanamaz, kınanamazdı? hani?
askeri tesislerde sadece ülker ürünleri satılsaydı da eti ürünleri bulunmasaydı, tepkiniz ne olacaktı? tersten durumlara aynı tepkiyi vermiyorsanız, düşünce tarzınızda bir yanlışlık var demektir.

iftar

benduruyorumsebagitti
hızlıca yenen yemek sonrası sitenin bahçesine bakan balkonda ilk sigara içilirken, etraftan kaşık-çatal-bıçak sesleri duyulacak kadar sessizdir ortalık. birkaç yüz metre aşağıdaki şehirler arası yoldan geçen araçların sesleri gelir ara ara. sokaklar bomboş, hava kararmak üzeredir. minarelerin yeşilli-beyazlı lambalarının tam arkasında, bulutlar fon yapmış gibi durur. bir cırcır böceği, bu sessizliği bozmaya korkar gibi kısık sesle öter. yiyecek, içecek ve nikotin ihtiyacını gideren vücut hayran hayran manzarayı seyre ve düşüncelere dalar.

koğuş kalk

benduruyorumsebagitti
acemilik süresince sabahın 05:30’unda eğitim çavuşlarının dillendirdiği cümle bütünüdür.
koğuş nöbetçisi ortalıktaysa ve kısa dönemseniz: "arkadaşlar günaydın, kalkar mısınız?" gibi güzel sözcüklerle uyandırılmak da mümkündür. yine de sonunda bağrışmalar "hadi çabuk çabuk"lar eşliğinde kamuflajlar giyinilir. daha gözler tam açılmamışken, boş bir lavabo bulunup traş olunur. akabinde yatak yapılır, dolap düzenlenir ve kahvaltıya gitmek üzere bölüğün önünde sıra olunur. orada beklenen yaklaşık yarım saat ve içtima alanında geçen 30 dk/1 saat boyunca "ulan madem bu kadar bekleyecektik, ne diye iki ayağımızı bir pabuca soktunuz?" diye düşünülür. ama kazın ayağı öyle değildir maalesef. bir savaş ya da olağanüstü duruma hazırlık amaçlıdır herşey. askerin mümkün olduğunca sert, seri ve dinç olması hedeflenir. işe de yarar. ilk günler kamuflajını, parkasını, botlarını giymesi için rahat 10 dk ayıran asker ilerleyen günlerde 2 dk da giyinir, 2 dk’da da yatağını yapar, yer bulursa 2 dk’da da traşını olur efendim.

çukurova grubu

benduruyorumsebagitti
serdar akinan’ın 15 ağustos 2008 tarihli akşam’daki yazısı, sadece bir döneme değil, başka şeylere de ışık tutuyor:

"utanmaz arlanmaz adamlar

mehmet emin karamehmet son derece güçlü bir milli sermaye yaratmış...

turkcell, ny borsası’nda kote olmuş...

binlerce çalışanı ile türkiye’nin en güçlü grubu olmuş.

aynı yıl telefonlar çalışıyor.

siyasetin en tepesindeki adamlar, kudret simsarları, “bağımsız” kurumların yöneticileri amerika’dan talimatlar alıyor...

siyaset- medya el ele vermiş çukurova’yı parçalamaya çalışıyor.

amerikalı coni talimat veriyor... tarih 18 haziran 2002 saat 07.45

“mr.a: konuştuğumuz olay bir ülkenin yeniden yapılanmasıdır. ve bu holding başımıza ileride bela olabilecek kadar büyüdü ve iştah kabartır hale geldi... temsilcisi olduğum insanlar durumdan rahatsız... şirket planladığımız gibi dağıtılacak.”

bddk üyesi talimatı alıyor...

“a.v. : beyefendi o konuları siz hiç merak etmeyin. tüm işler bizzat mesut ve aydın bey tarafından ayarlandı...”

bu “sahte” telefon kayıtlarının olduğu günlerde “gerçekte” ne oldu?

19 haziran 2002 saat 09.31

pamukbank’a el konuldu...

neden?

2000 yılında mesut yılmaz‘ın talimatıyla fiskobirlik’e faizsiz olarak verilen 2 milyar dolardan ötürü...

20 haziran 2002 saat 09.34

abd hazine müsteşarı john taylor, avrupa birinci bölge direktörü michael deppler ve döviz işleri direktörü stefan ingves, bddk’yı pamukbank’a el koyması nedeniyle kutluyor!

aynı günlerde aydın doğan’ın hürriyet’inin manşeti ne?

“29’uncu zenginin bankacılığı bitti...”

arkadaşlar kına yakıyor. utanmadan...

o tarihten sonra, doğan grubu, tüm gazetelerinden, yıllarca, karamehmet’i “hortumcu” ilan etti.

hatırlayın.

karamehmet’in mahkemelerde çekilen fotoğraflarını neredeyse yarım sayfa basarak; adeta vatan haini gibi göstererek “hortumcu” ilan ettiler.

namusu ve şerefiyle oynayarak.

karamehmet ne yaptı?

sustu.

bugün gelinen noktaya bakalım mı?

mehmet emin karamehmet, pamukbank’ı kaybetti.

yapı kredi bankası’nı kaybetti.

türkiye’nin yüz akı turkcell’i onca saldırıdan sonra güç bela elinde tuttu.

bu arada ne yaptı?

milyarlarca dolarlık o haksız borcunu kuruşu kuruşuna ödedi... milli şirketlerini hâlâ milli tutmak için de savaş veriyor.

küresel bir çetenin yerel taşeronu olan ahlaksız siyasetçiler, aşağılık medya patronları ve onların omurgasız yalakaları, satılık bürokratları bu ülkenin kanını emdi, hâlâ emiyor...

ispatı mı?

işte karamehmet...

yüzde yüz milli sermayeli çukurova, küresel oyuncu olmaya başladı... önce çelmelediler, sonra tırpanladılar... hâlâ örtülü ve açık uğraşıyorlar...

şimdi utanmadan yaptıkları açıklamaya bakın:

“doğan grubunda veli dural isminde biri çalışmıyordu.”

evet, haklısınız...

yanlış hatırlamıyorsam, gene size göre, mehmet emin karamehmet banka hortumcusu, ahlaksız ve vatan haini bir işadamıydı..."

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=126804,10,156

mustafa sarıgül

benduruyorumsebagitti
serdar akinan’ın 18 ağustos 2008 tarihli akşam’daki yazısından:

"cumhurbaşkanı erdoğan, başbakan sarıgül...

önceki günü mustafa sarıgül’le hacıbektaş’ta geçirdim. nasıl çalıştığını ve nasıl odaklandığını gördüm. şaşırtıcıydı... ama fazlası var...

yıllardır liderleri izlerim, en son adapazarı’nda cem uzan’da bu enerjiyi ve halkla karşılıklı etkileşimini görmüştüm. sarıgül çok başka bir profil çiziyor.

cuma öğlen saatlerinde buluştuk... sonra kaleme alacağıma söz verdiğim bir projesini gösterdi. nasıl bir siyasi vizyona sahip olduğunu ve türkiye gerçeği ile bunu nasıl örtüştürdüğünü gördüm. hayretler içinde kaldım.

sonrasında kayseri alanına indiğimiz andan itibaren çeşitli illerden gelen gölge teşkilat karşıladı.

tayyip erdoğan’ı en alttan bu noktaya, yıllar içinde taşıyan, kişiliğine nüfuz eden, karizma ve popülaritesini inşa eden temel elementler neyse aynısı sarıgül’de mevcut...

tayyip erdoğan ile mustafa sarıgül arasında ne sağa ne sola, ne şehirliliğe ne köylülüğe tahvil edilemeyecek bir başka kimyasal yapı var... bu onları keferelerin deyimiyle “natural born political animal” yani bi anlamda “doğuştan siyasetçi” yapan özellikler demeti.

yıllardır her sabah 7’de uyanan, beş kilometre koşan, mahallelerini dolaşan, helikoptere veya uçağa atlayıp gölge teşkilatlarıyla çalışan, tüm etki ve güç odaklarıyla örtülü açık bir ilişki armonisi yaratan, kendi siyasi geleceğini inşa eden ve bunun, şimdilik pr’ını yapmayan bir ‘’sarıgül’’ fenomeni var.

sabah 09.30’da hacıbektaş’taki alana girdiğinde ne ile karşı karşıya olduğumu anladım.

büyük bir titizlikle üzerinde çalışılmış bir programla o alana girdi... örgütlüydü.

chp lideri baykal’ın, nedense, gelemediği hacı bektaş’a solun önderi gibi alkışlar ve tezahüratlarla girdi.

zeki sezer’in, murat karayalçın’ın, süleyman soylu’nun, haluk koç’un polis barikatları arkasında vip’lere ayrılan bölümde beklediği o alana adeta yarın seçim varmış gibi girdi.

alandaki ninelerin ellerini öptü, gençlere sarıldı, çocukları kadınları tek tek öptü... gerçekten tuhaf bir enerji ile alanı salladı.

çok saygıdeğer, eski chp genel sekreteri yeni kültür bakanı ertuğrul günay yuhalanırken (neden şaşıramadım?) ve kürsüde siyaseten ufalırken o hâlâ hem protokolle hem bariyerler arkasındaki insanlarla göz teması kurarak zirve yoluna çakıl taşı toplamakla meşguldü.

türkiye’deki siyaset aygıtından midesi bulanan bir insan olarak yazının burasına kadar, “eee, tamam da sarıgül’ü sen neden böyle yere göğe koyamıyorsun?” diyebilirsiniz.

izin verin izah edeyim.

bugün bu ülkede hangi sektörde, hangi işkolunda olursa olsun çalışan, hedef koyan ve üreten insanlara; liderlere ihtiyaç var.

tayyip bey ve akp kadroları, müteahhit zihniyetli sağ iktidarların; mesut yılmaz’larını, demirel’lerini, tansu çiller’lerini sollayıp iktidara nasıl oturdu.

elbette bir küresel siyasi projenin konjonktürünü doğru okudular. pozisyon aldılar...

ama deliler gibi de çalıştılar... gece gündüz demeden... yiğidi öldürelim haklarını yemeyelim. büyük yolsuzluk yaptılar ama iş de yaptılar...

necip türk milleti cem uzan’a ne derdi, “ağbi adam amerika’yı dolandırmış... oyum ona...”

akp kadroları hem yoruldu hem doydu...

şimdi sarıgül başbakanlığa yürüyor.

yıllar önce ilk tanışmamızda konuğum olmuştu ve yayındaki tavrından hoşlanmadığım için ciddi kavga etmiştik. o bana laf soktu ben de ona misliyle mukabele ettim.

sonrasında skyturk’e konuk olduğu müddetçe de hep ayaküstü konuştuk. geçtiğimiz haftalarda tayyip bey’in yakınlarından biri, “tayyip ağbiden sonra sarıgül mazbatayı alabilir” diye ağzından kaçırınca mesajı aldım ve hemen onu aradım “sizin bir yurt gezinize gelmek istiyorum” dedim. derhal hacıbektaş’a davet etti.

iyi ki gitmişim... gördüklerim yukarıda paylaştıklarım sadece bir kısmı... son derece etkilendim.

tayyip bey ne ise sarıgül o... ne biri sağda ne diğeri solda... bu halkın, sokağın, anadolu’nun ruhunu çok iyi biliyorlar.

sarıgül, yerel seçimlerde akp’nin yüzde 60’lardan az almayacağını düşünüyor. sonrasında baykal’ın genel başkanlık koltuğunu zorlayacak. şayet baykal gene önünü tıkarsa (ki bence baykal’ın koltuğu chp’nin tabut tahtasıdır.) yeni partinin düğmesine basacak.

sarıgül, şişli’de yüzde 70’i garantilemiş... tıpkı erbakan’ın başak modeliyle çalışmış. değil sokak sokak, bina bina, eve ev şişli’ye hakim.

türkiye’nin hemen her köşesinde gölge yapılar kurmuş... danışmanlar kadrosunun bir kısmıyla tanıştım... ekip sağlam... onu iyi okuyan konusunun uzmanı beyinler. ve işin komiği ona ayak uyduramıyorlar.

sarıgül’ün mottosu çok açık: “ben her şeyi bilemem, böyle bir iddiam da yok, ama o işi en iyi bilenleri ben buluyorum...”

erdoğan’ın 2011’de çankaya’ya çıkacağını düşünüyor, “erdoğan’la büyük uyum içinde çalışırım...” diye açık açık konuşuyor.

türkiye’nin önünü tıkayan baykal mı? sarıgül mü? düşünün...

sarıgül geliyor..."

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=127195,10,156
71 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol