fiyakalı bir isme ve başarılı bir kariyere sahip oyuncu. tabii mükemmele yakın fiziği de unutulmamalı.
tıbbi bir rahatsızlığı ifade etmiyorsa, takdir edilesi bir durumdur.
çocuk yargılamaz; küsmez, küserse de çabuk unutur. küçük şeylerle mutlu olur, büyük şeylerle pek işi olmaz.
ruhları hep çocuk kalanlar; yaratıcılığı en üst seviyede, empatisi zirvelerde olanlardır genelde. sanatçılar, düşünürler, yazarlar...
neyle karşılaşacağını tahmin edip, bünyeyi "çocuk kalma"ya programlamak da bu bireylerde bir şey olduğunu gösteriyor zaten.
çocuk yargılamaz; küsmez, küserse de çabuk unutur. küçük şeylerle mutlu olur, büyük şeylerle pek işi olmaz.
ruhları hep çocuk kalanlar; yaratıcılığı en üst seviyede, empatisi zirvelerde olanlardır genelde. sanatçılar, düşünürler, yazarlar...
neyle karşılaşacağını tahmin edip, bünyeyi "çocuk kalma"ya programlamak da bu bireylerde bir şey olduğunu gösteriyor zaten.
aydın doğandan başbakana yanıt:
"
...
ben, sizin siyasi muhatabınız değilim. işim de siyaset değil. benimle ne meseleniz varsa, bir televizyon kanalında sizinle canlı yayında tartışmaya hazırım. sayın başbakanın bu saldırıları yayın grubumuzu yıldırmayacaktır. grubumuz, deniz feneri dahil tüm yolsuzluk olaylarının üzerine gitme kararlılığından vazgeçmeyecektir." sayın başbakan bize "bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğimizden şüphe duymamamız" mesajını vermiştir. ben de kendisine şunu söylüyorum: başbakandan ve bürokrasisinden kanuni hakları dışında bir şey isteyen namerttir. sayın başbakanın aynı eşitlik hassasiyetini kendine yakın medyanın sahiplerine de göstereceğinden emin olmak istiyoruz. mesele budur."
http://www.sabah.com.tr/haber,afe371ecc75449dda841ece00d9d33e9.html
"
...
ben, sizin siyasi muhatabınız değilim. işim de siyaset değil. benimle ne meseleniz varsa, bir televizyon kanalında sizinle canlı yayında tartışmaya hazırım. sayın başbakanın bu saldırıları yayın grubumuzu yıldırmayacaktır. grubumuz, deniz feneri dahil tüm yolsuzluk olaylarının üzerine gitme kararlılığından vazgeçmeyecektir." sayın başbakan bize "bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğimizden şüphe duymamamız" mesajını vermiştir. ben de kendisine şunu söylüyorum: başbakandan ve bürokrasisinden kanuni hakları dışında bir şey isteyen namerttir. sayın başbakanın aynı eşitlik hassasiyetini kendine yakın medyanın sahiplerine de göstereceğinden emin olmak istiyoruz. mesele budur."
http://www.sabah.com.tr/haber,afe371ecc75449dda841ece00d9d33e9.html
türk musevi cemaati, onursal başkanı.
"aydın doğan, başbakana gönderdiği ve "işadamı ve yayıncı olmak üzere iki şapkam var" dediği mektubunu açıkladı.
"adetim olmasa da beş gündür aydın doğandan bekledim. kendisi çıkıp açıklamadığı için ben söylemek durumundayım. mektuplarında işadamı ve yayıncı kimliği olmak üzere iki ayrı şapkası olduğunu yazıyor. işadamı şapkası ile başbakan olarak benden talep ve beklentilerini iletiyor. ama öyle anlaşılıyor ki; aksini söylese de bu şapkaları birbirine karıştırıyor. eğer kabul ederse, bu da gönderdiği mektuplara milletimizin huzurunda benim gönderdiğim cevap olsun. sayın aydın doğan, medyada çok sesliliği, demokrasimizin derinleşmesi bakımından hayati derecede önemli bulduğumu sizlerin de bilmesi lazım. size tavsiyem demokratik tavırla medyanın eleştirmek kadar eleştirilmesini de doğal karşılamanızdır. bundan sonraki süreçte yayıncı kimliğinizi kullanarak işadamı şapkanızla yürüttüğünüz diğer işlerinizde imtiyaz talep etmeyeceğinizi umuyorum. bundan sonra da bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğinizden şüphe duymamanızı vurgulamak istiyorum. mektuplarınızda belirttiğiniz yayıncı ve işadamı şapkalarınızı karıştırmama, bağımsız ve yansız yayıncılık yapma, medya grubunuzda çok sesliliği koruma şeklindeki sözlerinizi bundan sonrası için tarihe karşı taahhütleriniz olarak değerlendiriyorum. mektuplarınızda yer alan diğer hususların keyfiyeti gerek tarihin kayıtlarından, gerekse milletimizin hafızasında tahkik edilebileceğini ayrıca değinmek istemiyorum. cevap olarak şimdilik bununla yetiniyor, bu bahsi burada kapatıyorum."
*bu muydu? bu kadar mıydı yani?
http://www.sabah.com.tr/haber,28b562d0a10248298ec78ae464f86a8e.html
"adetim olmasa da beş gündür aydın doğandan bekledim. kendisi çıkıp açıklamadığı için ben söylemek durumundayım. mektuplarında işadamı ve yayıncı kimliği olmak üzere iki ayrı şapkası olduğunu yazıyor. işadamı şapkası ile başbakan olarak benden talep ve beklentilerini iletiyor. ama öyle anlaşılıyor ki; aksini söylese de bu şapkaları birbirine karıştırıyor. eğer kabul ederse, bu da gönderdiği mektuplara milletimizin huzurunda benim gönderdiğim cevap olsun. sayın aydın doğan, medyada çok sesliliği, demokrasimizin derinleşmesi bakımından hayati derecede önemli bulduğumu sizlerin de bilmesi lazım. size tavsiyem demokratik tavırla medyanın eleştirmek kadar eleştirilmesini de doğal karşılamanızdır. bundan sonraki süreçte yayıncı kimliğinizi kullanarak işadamı şapkanızla yürüttüğünüz diğer işlerinizde imtiyaz talep etmeyeceğinizi umuyorum. bundan sonra da bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğinizden şüphe duymamanızı vurgulamak istiyorum. mektuplarınızda belirttiğiniz yayıncı ve işadamı şapkalarınızı karıştırmama, bağımsız ve yansız yayıncılık yapma, medya grubunuzda çok sesliliği koruma şeklindeki sözlerinizi bundan sonrası için tarihe karşı taahhütleriniz olarak değerlendiriyorum. mektuplarınızda yer alan diğer hususların keyfiyeti gerek tarihin kayıtlarından, gerekse milletimizin hafızasında tahkik edilebileceğini ayrıca değinmek istemiyorum. cevap olarak şimdilik bununla yetiniyor, bu bahsi burada kapatıyorum."
*bu muydu? bu kadar mıydı yani?
http://www.sabah.com.tr/haber,28b562d0a10248298ec78ae464f86a8e.html
böylelerine, klozette otururken espri yapılmalıdır. uzaktan, ceple falan...
başbakan hala açıklamamış olsa da, aydın doğan 19 şubat 2008 tarihli mektubundaki (aydın doğanın başbakana 3 mektup gönderdiği; ilkinin, akp ye kapatma davasından önce gönderildiği ve "ayağını denk al" tarzında olduğu söyleniyor.)bir bölümü açıklamış:
"
...
"sayın başbakan, sizden şimdiye kadar hiçbir özel talebim ve beklentim olmamıştır. hiç kuşkusuz , hem bir işadamı, hem de bir yayıncı olarak yasal haklarımı aramak durumundayım. herhangi bir ayrımcılığa tabi olmadan gerek bürokrasi , gerek hükümet nezdinde yasal işlerim için izin talebinde bulunmak türkiye cumhuriyeti vatandaşlığının bana verdiği bir haktır.
sizin de bu gibi normal işlemleri bir lütuf ya da bir cezalandırma aracı olarak görmemeniz dileğimizdir. bu, hem hukuk devletinin hem de hükümetin bütün girişimcilere eşit mesafede davranmak durumunda olduğu serbest pazar ekonomisinin bir gereğidir.
mağdur olduğunu söylediğiniz kesimlerin hak ve özgürlüklerini korumaya çalıştığınız kadar , benim de hakkımı , hukukumu korumak ve güvenliğimi sağlamak durumundasınız. bu, türkiye cumhuriyeti başbakanı olarak sizin görevinizdir.”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9891015.asp?gid=229&sz=57406
suya sabuna dokunmayan, resmi bir tarz... önemli olan kısımların açıklanmadığını düşünüyorum.
bakın size bir hafta daha süre açıkladınız açıkladınız... açıklamadınız? ne yapalım, sağlık olsun.
"
...
"sayın başbakan, sizden şimdiye kadar hiçbir özel talebim ve beklentim olmamıştır. hiç kuşkusuz , hem bir işadamı, hem de bir yayıncı olarak yasal haklarımı aramak durumundayım. herhangi bir ayrımcılığa tabi olmadan gerek bürokrasi , gerek hükümet nezdinde yasal işlerim için izin talebinde bulunmak türkiye cumhuriyeti vatandaşlığının bana verdiği bir haktır.
sizin de bu gibi normal işlemleri bir lütuf ya da bir cezalandırma aracı olarak görmemeniz dileğimizdir. bu, hem hukuk devletinin hem de hükümetin bütün girişimcilere eşit mesafede davranmak durumunda olduğu serbest pazar ekonomisinin bir gereğidir.
mağdur olduğunu söylediğiniz kesimlerin hak ve özgürlüklerini korumaya çalıştığınız kadar , benim de hakkımı , hukukumu korumak ve güvenliğimi sağlamak durumundasınız. bu, türkiye cumhuriyeti başbakanı olarak sizin görevinizdir.”
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9891015.asp?gid=229&sz=57406
suya sabuna dokunmayan, resmi bir tarz... önemli olan kısımların açıklanmadığını düşünüyorum.
bakın size bir hafta daha süre açıkladınız açıkladınız... açıklamadınız? ne yapalım, sağlık olsun.
her sabah güneşin doğma ihtimali kadar düşük bir ihtimaldir...
lan!
lan!
reenkarnasyon hesabı yani... hımm
amway firmasının diş macunu markası. kısa sürede dişleri bembeyaz yapar. üstelik içinde kimyasal hiçbir şey yokmuş, tamamen bitkisel.
not: satıcı değiliz, fırçalıyoz sadece.
not: satıcı değiliz, fırçalıyoz sadece.
muğlanın marmaris ilçesinin orhaniye beldesi yakınlarındaki bir koya verilen ad.
"muğlanın marmaris ilçesi orhaniye beldesi yakınlarında bulunan kız kumu görenleri hayrete düşürüyor.
600 metre boyundaki kırmızı kumdan meydana gelen oluşumun üzerinde yürünebiliyor. kız kumunun üzerinde yürüyen insanlar uzaktan bakıldığında suyun üzerinde yürüyormuş gibi gözüküyor.
bölgede anlatılan efsaneye göre; çok eski zamanlarda bölgenin kralının kızı fakir bir balıkçıyla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. ancak birbirlerini çok seven gençlerin evlenmesine kral karşı çıkar. kralın karşı çıkmasına rağmen genç sevgililer gizli, gizli buluşmaya başlarlar. zamanla durumu fark eden kral askerlere kızını takip ettirir.
askerler de krala neler gördüklerini anlatır. balıkçı genç denizden gelerek kralın kızını kumsalda bekleyip ışıkla işaret verip buluştuklarını öğrenen kral duruma sinirlenerek emirlerine karşı gelen kızı bile olsa affetmez. bir gece kızını yakalatan kral askerlerine ışıkla işaret vermesini söyler. işığı gören genç balıkçı bir manga askerin içine doğru koşar. kralın kızı ise askerlerin elinden kaçarak sevgilisini kurtarmaya çalışır. ancak koyun diğer tarafına gitmesi imkansızdır. fakat genç kız aşkı için kendini denize atar, işte tam o sırada bir mucize gerçekleşir.
kızın adım attığı her yer kuma dönüşür. kızın peşinden koşan askerler ise suya gömülür kız kayığa kadar koşar ve sevgilisine sarılır. ancak okçulardan biri yayını gererek oku fırlatır ok kıza saplanır. kızdan akan kan denizi kırmızıya boyar. genç balıkçı ise kızı alarak sandalıyla uzaklaşır ve bir daha kimse onları görmez. o günden sonra koy kız kumu olarak adlandırılır."
http://www.sabah.com.tr/haber,1629b27efd944060a8b1f7414dc6784c.html
resimler mutlaka görülmeli. imkan varsa gidip orda yürünmeli hatta.
"muğlanın marmaris ilçesi orhaniye beldesi yakınlarında bulunan kız kumu görenleri hayrete düşürüyor.
600 metre boyundaki kırmızı kumdan meydana gelen oluşumun üzerinde yürünebiliyor. kız kumunun üzerinde yürüyen insanlar uzaktan bakıldığında suyun üzerinde yürüyormuş gibi gözüküyor.
bölgede anlatılan efsaneye göre; çok eski zamanlarda bölgenin kralının kızı fakir bir balıkçıyla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. ancak birbirlerini çok seven gençlerin evlenmesine kral karşı çıkar. kralın karşı çıkmasına rağmen genç sevgililer gizli, gizli buluşmaya başlarlar. zamanla durumu fark eden kral askerlere kızını takip ettirir.
askerler de krala neler gördüklerini anlatır. balıkçı genç denizden gelerek kralın kızını kumsalda bekleyip ışıkla işaret verip buluştuklarını öğrenen kral duruma sinirlenerek emirlerine karşı gelen kızı bile olsa affetmez. bir gece kızını yakalatan kral askerlerine ışıkla işaret vermesini söyler. işığı gören genç balıkçı bir manga askerin içine doğru koşar. kralın kızı ise askerlerin elinden kaçarak sevgilisini kurtarmaya çalışır. ancak koyun diğer tarafına gitmesi imkansızdır. fakat genç kız aşkı için kendini denize atar, işte tam o sırada bir mucize gerçekleşir.
kızın adım attığı her yer kuma dönüşür. kızın peşinden koşan askerler ise suya gömülür kız kayığa kadar koşar ve sevgilisine sarılır. ancak okçulardan biri yayını gererek oku fırlatır ok kıza saplanır. kızdan akan kan denizi kırmızıya boyar. genç balıkçı ise kızı alarak sandalıyla uzaklaşır ve bir daha kimse onları görmez. o günden sonra koy kız kumu olarak adlandırılır."
http://www.sabah.com.tr/haber,1629b27efd944060a8b1f7414dc6784c.html
resimler mutlaka görülmeli. imkan varsa gidip orda yürünmeli hatta.
(bkz: haydar haydar)
üç avukat ve üç doktor arasında kavga çıkmasına sebep olmuş efendim.
"aşık nesimi’nin ’haydar haydar’ türküsü, istanbul barosu’nda görev yapan üç avukat ve üç doktorun adının karıştığı kavgaya sebep oldu. beyoğlu’nda bir ocakbaşı restoranda yaşanan tartışmada, türkü söyleyen sanatçının, ’bu melamet hırkasını ben giydim sırtıma. ar namus şişesini taşa çaldım kime ne’ dizelerindeki ’ar namus’ kelimesi yerine, ’arnavut şişesi’ demesi üzerine iki taraf arasında tartışma çıktı.
’iyi bilmek gerekir’
olay yerine polislerin gelmesi üzerine taraflar arasındaki gerginlik sona ererken, avukat celal güngördü hakkında polise hakaret ve mala zarar vermek suçundan, beyoğlu 5. asliye ceza mahkemesi’nde 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. güngördü, ifadesinde "bu türkünün alevi tasavvuf felsefesini yansıttığını, iyi bilmek gerektiğini söyledim. bunun üzerine yan masadakilerle tartışma yaşandı" dedi. sanık avukatı erdal doğan ise müvekkili için şikâyetçilerin görev yaptığı taksim ilkyardım hastanesi’nde 00.40’da hazırlanan sağlık raporunda darp olduğunun belirtilmesine rağmen, bir saat sonra hazırlanan ve ’darp izine rastlanmadı’ şeklindeki raporun düzmece olduğunu belirtti."
http://www.sabah.com.tr/haber,8ae182df19e74d6398b659ce2a8d24b9.html
"aşık nesimi’nin ’haydar haydar’ türküsü, istanbul barosu’nda görev yapan üç avukat ve üç doktorun adının karıştığı kavgaya sebep oldu. beyoğlu’nda bir ocakbaşı restoranda yaşanan tartışmada, türkü söyleyen sanatçının, ’bu melamet hırkasını ben giydim sırtıma. ar namus şişesini taşa çaldım kime ne’ dizelerindeki ’ar namus’ kelimesi yerine, ’arnavut şişesi’ demesi üzerine iki taraf arasında tartışma çıktı.
’iyi bilmek gerekir’
olay yerine polislerin gelmesi üzerine taraflar arasındaki gerginlik sona ererken, avukat celal güngördü hakkında polise hakaret ve mala zarar vermek suçundan, beyoğlu 5. asliye ceza mahkemesi’nde 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. güngördü, ifadesinde "bu türkünün alevi tasavvuf felsefesini yansıttığını, iyi bilmek gerektiğini söyledim. bunun üzerine yan masadakilerle tartışma yaşandı" dedi. sanık avukatı erdal doğan ise müvekkili için şikâyetçilerin görev yaptığı taksim ilkyardım hastanesi’nde 00.40’da hazırlanan sağlık raporunda darp olduğunun belirtilmesine rağmen, bir saat sonra hazırlanan ve ’darp izine rastlanmadı’ şeklindeki raporun düzmece olduğunu belirtti."
http://www.sabah.com.tr/haber,8ae182df19e74d6398b659ce2a8d24b9.html
ingilterede internet üzerinden yapılan bir ankette "en güzel popo" dalında birinci olmuş. kutlarız poposunu, sonuçta güzel seçilen o.
http://www.sabah.com.tr/haber,31065f67c37a4311be409eefa7fe0ec9.html
http://www.sabah.com.tr/haber,31065f67c37a4311be409eefa7fe0ec9.html
istanbulda vefat eden emekli bir hemşirenin trilyonluk mirasının bir kısmını bıraktığı partidir. "emekli bir hemşire, trilyonlar..." aileden zengindir herhalde. neyse...
"istanbul nişantaşındaki evinde kısa süre önce hayatını kaybeden emekli hemşire necla omayın evinde yapılan keşifte, iki sayfadan oluşan bir vasiyetname bulundu. vasiyetnamede omayın mal varlığının iki arkadaşı, tkp ve nazım hikmet kültürevine bırakıldığı yazılıydı. 77 yaşındaki omayın ölümünün ardından, yeğenleri tolga omay ve venüs omay iptal davası açtı.
...
tkp: araştiriyoruz
oyuncu mehmet ali alaboranın annesi betül arım, omayın otuz yıllık arkadaşı olduğunu belirterek, "yıllarca bana ve diğer arkadaşına ev bıraktığını söylerdi. hatta vasiyetini hangi kitabın arasına koyduğunu bile söyledi ama biz hiç bakma ihtiyacı duymadık" dedi. konuyla ilgili konuşmak istemeyen tkpli yöneticilerse, kendilerine bırakılan mirasla ilgili, parti olarak araştırma yaptıklarını belirtti."
http://www.sabah.com.tr/haber,4443749d3ca2441f92f54238b7b37b32.html
"istanbul nişantaşındaki evinde kısa süre önce hayatını kaybeden emekli hemşire necla omayın evinde yapılan keşifte, iki sayfadan oluşan bir vasiyetname bulundu. vasiyetnamede omayın mal varlığının iki arkadaşı, tkp ve nazım hikmet kültürevine bırakıldığı yazılıydı. 77 yaşındaki omayın ölümünün ardından, yeğenleri tolga omay ve venüs omay iptal davası açtı.
...
tkp: araştiriyoruz
oyuncu mehmet ali alaboranın annesi betül arım, omayın otuz yıllık arkadaşı olduğunu belirterek, "yıllarca bana ve diğer arkadaşına ev bıraktığını söylerdi. hatta vasiyetini hangi kitabın arasına koyduğunu bile söyledi ama biz hiç bakma ihtiyacı duymadık" dedi. konuyla ilgili konuşmak istemeyen tkpli yöneticilerse, kendilerine bırakılan mirasla ilgili, parti olarak araştırma yaptıklarını belirtti."
http://www.sabah.com.tr/haber,4443749d3ca2441f92f54238b7b37b32.html
"ah ahparik" başlıklı yazısında, "türk milletini soykırımcı, vahşi, ahlaksız göstermeyi amaçladığını" iddia eden bbp ankara il yöneticileri tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulmuş.
o yazı:
"ah ahparik
sakın "onlar da bizi öldürdü" demeyin.
bunu söylemek gerçekten ayıp.
rus sınırındaki ermeni çetecilerle bursadaki ermeni kadının, adanadaki yaşlı adamın, sivastaki bebeğin ne ilgisi var...
ermeni olmaktan başka?
ittihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler.
çok insafsız.
bir an durun...
durun ne olur bir an.
ve, düşünün...
bir gece evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor ve sizi zorla alıp götürüyorlar.
evinizin kapısı öyle açık kalıyor.
yollara düşüyorsunuz.
geceyarıları dağınık ve yorgun kalabalıklar halinde dağ yollarından geçiriyorlar sizi.
yanıbaşınızda ihtiyar bir kadıncağız çöküveriyor.
dipçikle vuruyorlar başına.
öyle kıvrılıp kalıyor.
ağlayan torununu kayalara çarpıyorlar.
masal mı sanıyorsunuz bunları?
siz teşkilat ı mahsusayı biliyor musunuz?
ittihatçıların o korkunç örgütünü?
hiç yanınızda karınızın ırzına geçtiler mi?
hiç kocanızı göğsünden vurup öldürdüler mi gözünüzün önünde?
bir gece evinizde oturup ailenizle yemek yerken sizi sırf türksünüz diye yerlerde sürükleyerek götürdüler mi?
sırf ermeni oldukları için yüz binlerce insana böyle yaptılar.
ermeni olmalarından başka hiçbir neden yoktu öldürülmeleri için.
bir vicdanımız var bizim.
aynı kandan geliyoruz diye katilleri, ittihatçıları, teşkilat-ı mahsusayı mı tutacağız yoksa başka bir ırktan bir bebeğin ölümüne mi ağlayacağız?
ne çok ermeniyi kayalıklara yapıştırıp kurşuna dizdiler biliyor musunuz?
sırf ermeni oldukları için.
nehirlerde boğdular.
yorulup yere yıkıldığı için süngülediler.
öldürdükleri ermenilerin mallarını mülklerini yağmaladılar.
tatlı şiveli tombul bir ermeni gelinini, şakacı, koyu kara gözlü bir ermeni dudusunu, koca elleri yonttuğu taşlar gibi kabarmış yaşlı bir taş ustasını düşünün...
âşık bir ermeni çocuğunu...
çıtkırıldım bir ermeni hanımını...
düşünün bunları...
ve, bunları bir geceyarısı bir dağ yolunda düşünün.
açlar, yorgunlar, sefiller ve yalnızlar.
bitlenmişler.
hastalanmışlar.
ölüme doğru götürüldüklerini biliyorlar.
ölümlerine yürütüyorlar onları.
ve, öldürüyorlar.
yüz binlerce insan.
yüz binlerce insan.
irkları önemli mi gerçekten?
kocanızı göğsünüzden çekip alarak bir duvara dayadıklarını düşünün...
karınızı kolunuzdan koparıp bir kayanın arkasına götürdüklerini düşünün.
başlarına bunlar gelen insanlar için, onlar ermeniydi diye hiç üzülmez misiniz gerçekten?
bir an, bir kısacık an kendinizi onların yerine koyun.
o anı, o çaresizliği hissedin.
sevdiğiniz insanın öldürülmesinin ne demek olduğunu anlamak için bir içinizi yoklayın.
türk olduğumuz için insanların çekmiş oldukları acıları görmezden mi geleceğiz?
ittihatçılar çok günah işlediler.
çok insan öldürdüler.
bir soyu kırıp geçirdiler.
ve, biz yıllarca öldürülen bu insanların yakınlarına, sevdikleri için bir ağıt yakmayı bile yasakladık.
bir ağıtı bile çok gördük.
bize hep yalan söylediler.
"onlar da bizi öldürdü" dediler.
rus sınırında müslüman türkleri öldüren ermeni çeteciler vardı ve öldürdüler.
onlar da vahşiydi.
ama malatyadaki, bursadaki, sivastaki, maraştaki, adanadaki kadınların, bebeklerin, erkeklerin, ihtiyarların ne alakası var rus sınırındaki çetecilerle?
ittihatçılar, onları sırf ermeni oldukları için öldürdüler.
sonra da öldürdüklerimizin torunlarına kızdık, "o günlerden" söz etmek istiyorlar diye.
sizin anneannenizi, babaannenizi, annenizi, babanızı öldürselerdi, bunu haykırmak istemez miydiniz?
kendinizi onlara borçlu hissetmez miydiniz?
boşverin ittihatçıları, katilleri, gizli teşkilatın kanlı silahşörlerini.
siz onlara değil, siz öldürülenlere yakınsınız.
insansınız siz.
ve, şimdi "onların" ülkesine gidiyoruz.
bilmem becerebilir miyiz ama...
o eski günlerin ansına biraz bizim de gözlerimiz yaşarsa ve "affedin" diye mırıldansak...
belki de hepimizin sırtından ağır bir yük kalkacak, belki de pos bıyıklı yaşlı bir ermeninin hayali, herkesin gittiği, hepimizin gideceği yerde bir anlığına kısacık gülümseyecek."
6 eylül 2008
o yazı:
"ah ahparik
sakın "onlar da bizi öldürdü" demeyin.
bunu söylemek gerçekten ayıp.
rus sınırındaki ermeni çetecilerle bursadaki ermeni kadının, adanadaki yaşlı adamın, sivastaki bebeğin ne ilgisi var...
ermeni olmaktan başka?
ittihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler.
çok insafsız.
bir an durun...
durun ne olur bir an.
ve, düşünün...
bir gece evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor ve sizi zorla alıp götürüyorlar.
evinizin kapısı öyle açık kalıyor.
yollara düşüyorsunuz.
geceyarıları dağınık ve yorgun kalabalıklar halinde dağ yollarından geçiriyorlar sizi.
yanıbaşınızda ihtiyar bir kadıncağız çöküveriyor.
dipçikle vuruyorlar başına.
öyle kıvrılıp kalıyor.
ağlayan torununu kayalara çarpıyorlar.
masal mı sanıyorsunuz bunları?
siz teşkilat ı mahsusayı biliyor musunuz?
ittihatçıların o korkunç örgütünü?
hiç yanınızda karınızın ırzına geçtiler mi?
hiç kocanızı göğsünden vurup öldürdüler mi gözünüzün önünde?
bir gece evinizde oturup ailenizle yemek yerken sizi sırf türksünüz diye yerlerde sürükleyerek götürdüler mi?
sırf ermeni oldukları için yüz binlerce insana böyle yaptılar.
ermeni olmalarından başka hiçbir neden yoktu öldürülmeleri için.
bir vicdanımız var bizim.
aynı kandan geliyoruz diye katilleri, ittihatçıları, teşkilat-ı mahsusayı mı tutacağız yoksa başka bir ırktan bir bebeğin ölümüne mi ağlayacağız?
ne çok ermeniyi kayalıklara yapıştırıp kurşuna dizdiler biliyor musunuz?
sırf ermeni oldukları için.
nehirlerde boğdular.
yorulup yere yıkıldığı için süngülediler.
öldürdükleri ermenilerin mallarını mülklerini yağmaladılar.
tatlı şiveli tombul bir ermeni gelinini, şakacı, koyu kara gözlü bir ermeni dudusunu, koca elleri yonttuğu taşlar gibi kabarmış yaşlı bir taş ustasını düşünün...
âşık bir ermeni çocuğunu...
çıtkırıldım bir ermeni hanımını...
düşünün bunları...
ve, bunları bir geceyarısı bir dağ yolunda düşünün.
açlar, yorgunlar, sefiller ve yalnızlar.
bitlenmişler.
hastalanmışlar.
ölüme doğru götürüldüklerini biliyorlar.
ölümlerine yürütüyorlar onları.
ve, öldürüyorlar.
yüz binlerce insan.
yüz binlerce insan.
irkları önemli mi gerçekten?
kocanızı göğsünüzden çekip alarak bir duvara dayadıklarını düşünün...
karınızı kolunuzdan koparıp bir kayanın arkasına götürdüklerini düşünün.
başlarına bunlar gelen insanlar için, onlar ermeniydi diye hiç üzülmez misiniz gerçekten?
bir an, bir kısacık an kendinizi onların yerine koyun.
o anı, o çaresizliği hissedin.
sevdiğiniz insanın öldürülmesinin ne demek olduğunu anlamak için bir içinizi yoklayın.
türk olduğumuz için insanların çekmiş oldukları acıları görmezden mi geleceğiz?
ittihatçılar çok günah işlediler.
çok insan öldürdüler.
bir soyu kırıp geçirdiler.
ve, biz yıllarca öldürülen bu insanların yakınlarına, sevdikleri için bir ağıt yakmayı bile yasakladık.
bir ağıtı bile çok gördük.
bize hep yalan söylediler.
"onlar da bizi öldürdü" dediler.
rus sınırında müslüman türkleri öldüren ermeni çeteciler vardı ve öldürdüler.
onlar da vahşiydi.
ama malatyadaki, bursadaki, sivastaki, maraştaki, adanadaki kadınların, bebeklerin, erkeklerin, ihtiyarların ne alakası var rus sınırındaki çetecilerle?
ittihatçılar, onları sırf ermeni oldukları için öldürdüler.
sonra da öldürdüklerimizin torunlarına kızdık, "o günlerden" söz etmek istiyorlar diye.
sizin anneannenizi, babaannenizi, annenizi, babanızı öldürselerdi, bunu haykırmak istemez miydiniz?
kendinizi onlara borçlu hissetmez miydiniz?
boşverin ittihatçıları, katilleri, gizli teşkilatın kanlı silahşörlerini.
siz onlara değil, siz öldürülenlere yakınsınız.
insansınız siz.
ve, şimdi "onların" ülkesine gidiyoruz.
bilmem becerebilir miyiz ama...
o eski günlerin ansına biraz bizim de gözlerimiz yaşarsa ve "affedin" diye mırıldansak...
belki de hepimizin sırtından ağır bir yük kalkacak, belki de pos bıyıklı yaşlı bir ermeninin hayali, herkesin gittiği, hepimizin gideceği yerde bir anlığına kısacık gülümseyecek."
6 eylül 2008
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?